4 Eylül 2008 Perşembe

Evlilik

Evlilik...İnsanoğlunun maruz kaldığı en büyük sabır sınavı.
Evli olmayan ve zaman zaman da evlilikten korkan biri olarak bu kutsal kuruma saygım sonsuz.Ancak evlilik çok büyük bir değişim değil mi?

Bulunduğunuz aile ortamından çıkıp sevdiğiniz insanla aynı evin içinde yaşamak, onun bilmediğiniz huyunu suyunu görmeye başlamak, görünce zaman zaman hoşlanmak zaman zaman irkilmek, zaman zaman durumdan sıkılmak.Kavga ettiğinizde ağlayarak eve kaçmalar,telefonları suratına kapamalar, ayrılmalar, bir kaç gün konuşmamalar yok artık.

Karşındaki kişiyi "herşeyiyle" sevmek.Geğirmesiyle, kabızlığıyla, ter kokusuyla, kokmuş çorabıyla, kirli çamaşırlarıyla...O büyük aşka gölge düşürebilecek ne varsa evlilik sırasında ortaya çıkıyor olması beni zaman zaman korkutuyor.

Evlilikle ilgili düşünceler siyahla beyaz gibi iki kesin çizgiyle ayrılmış durumda.Ya "Aman Allah korusun ben yaptım bi hata sen yapma yol yakınken kaç" diyenler ya da "Dünyanın en güzel olayı" diyenler.Hakkında yoğunlukla kötü şeylerin söylenmesi ise gerçekten tedirginlik verici bir durum.

Ha asıl soru şu aslında; halk arasında kız kurusu olarak tabir edilen bir kıvamda olan ben evliliğe hazır mıyım?Getirilerine ve götürülerine hazır mıyım? Evlilik, hayatın kimileri için bitmesi kimileri içinse daha yeni başlıyor olması düşüncesinden yola çıkarak ben hayatımı bitiricek miyim yoksa hayata yeni mi başlıcam? "Hayatımı yaşamaya" devam mı etmeliyim? Toplum baskısı benim evlilik isteğimin ne kadarını kaplıyor?

Evli olan arkadaşlarımın "Aman Burcu sakın emin olmadan evlenme 30 olsun 35 olsun ama tam olsun" demeleri ve benim, onlar bunu söylerken içimden " Ne 30 - 35'i yaaa!!!! Sana kolay tabii evlenmişsin, etraf, eş dost, anneanne, babaanne, komşular sana "Eeee sıra sende artık ne zaman evlilik?" diye sormuyor her merhabanın ardından.

Evlilikle ilgili zorlukları her dinlediğimde o ortamdan ayrıdığımda kendimi sorgularken buluyorum.Ve her seferinde de aynı sonuca çıkıyorum.Ben evlenmek is-te-mi-yo-rum.Ama bu istememe zorlukları duyunca hissettiğim bir istememe.Öbür yandan da bu genelde kabus olarak ya da bozulan bir büyü olarak nitelendirilen evliliği yaşamak,sevdiğim insanla her daim beraber olma düşüncesi, kendi evimin olması düşüncesi, onu dekore etme hevesim,evimin arkadaşlarımla dolup taşma düşüncesi içimde gerçekten yoğun olarak yaşamak istediğim bir duygu.

Yaşadığım bu karmaşa evlilik düşüncesine tam olarak hazır olmamamla alakalı olabilir.Hazır olacak mıyım ya da bu, nikah masasında bile hala kesin kararının verilemediği bir durum mu bilmiyorum.Sonuçta yaşayıp görücem.Ama annesi babası 1999 yılında ayrılmış bir çocuk olarak ne istemediğimi çok iyi biliyorum.Annemle babam ayrıldığında gayet büyük bir yaşta olmam bu durumdan fazla etkilenmememe sebep oldu.Her ne kadar ayrı da olsalar ikisininde benimle ayrı ayrı ilgilenmeleri, üstümden ellerini hiç çekmemeleri, her zaman kanatlarının altında olduğumu hisissettirmeleri ayrı oldukları düşüncesini hafif bir şekilde atlatmamı sağladı.

Ama sonuca baktığınızda ben akşamları aile ortamında yemek yiyemeyen, bayramlarda önce baba tarafına sonra anne tarafına ziyarete giden,pazar kahvaltılarını babamla ayrı bir yerde yapan biri olarak bölünüp kaldım.

Ne kadar büyük olursanız olun bu durum sizi çocuk olmaktan ya da çocukmuş gibi hissetmekten alıkoyamıyor.Büyük bir aşkla evlenmiş anne babamın ise bu durumda olmaları benim nasıl bir evlilik istediğime ışık tutmuş durumda.

Her şartta, her koşulda, iyi günde, kötü günde,hastalıkta, sağlıkta, sabır ve saygıyla...O zaman zaten ne geğirme,ne ter kokusu, ne parasızlık, ne karşındakinden sıkılma hissi ne de tasa...